- A +

Kadim Horasan bölgesinin Merv’den sonra ana vilayetlerinden ikincisi Belh şehridir. Belh, Afganistan-Özbekistan sınırındaki Amu Derya nehrinin 74 km güneyinde bulunan Kûhibaba Dağı’nın eteğinde ve şimdi ona karışmayan Dehas Irmağı’nın üzerinde kurulmuştur. Coğrafî konumu itibarıyla, Buhara’nın yaklaşık 420 km güneybatısında, Tirmiz’in ise yaklaşık 75 km güneyinde yer almaktadır. Buhara’dan Belh’e gitmek için Ceyhun Nehri’nin geçilmesi gerekmektedir.

Bugün Afganistan'ın kuzeyinde bulunan Belh, adını eski Farsça'da Bathriş, Avesta'da Bahdi ve Grekçe'de Baktra şeklinde geçen Baktres’ten (muhtemelen Dehas ırmağının eski ismi) almaktadır. Belh şehri Afganistan'ın en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Mezar-ı Şerif vilayetine de 20 km uzaklıktadır.

Horasan bölgesinin en eski şehirlerinden biri olması itibariyle Belh, tarihi süreç içerisinde pek çok devlete siyasi ve dini başkentlik yapmıştır. Horasan satraplığının siyasi merkezi ve sonrasında Toharistan devletinin irfan ve din merkezi olmuştur. M. Ö. 329'a kadar Perslerin (Ahamenidler) hükümdarlığı altında olan Belh, aynı tarihte İskender'in eline geçmiştir. Fakat İskender'in ölümünün ardından, şehir Selevkos Krallığı içerisinde kalmıştır. Daha sonra Kuşanlar ve Eftalitler'in (Akhunlar) başşehri olmuştur. Belh'te İslam fethinden önce bulunan Nevbahar-i Belh adlı mabed, Budistlerin ziyaret noktalarından birisi olduğu gibi Zerdüştler için de önem arz etmektedir. Hatta Zerdüşt'ün M.Ö. 6. yüzyılda Belh'te doğduğu, peygamberliğini burada ilan ettiği ve Zerdüşt dininin kitabı olan Avesta'nın kendisine burada indirildiği iddia edilmektedir. Belh şehrinde bu inançlara ayrıca Mani dini ile Nasturi Hristiyanlığı da iştirak etmektedir.

Belh şehrinde İslâm egemenliği, umumiyetle İslam ordularının Horasan'da fetih hareketlerine koyulduğu 644 tarihi ile başlatılmaktadır. Bu dönemde Horasan bölgesinin Yezdücerd'in hakimiyeti altında olduğu bilinmektedir. 653'te el-Ahnef b. Kays, Belh üzerine giderek halkla 400 bin dirhem haraç ödemek şartıyla anlaşmıştır. Fakat şehrin tam anlamıyla Müslümanların kontrolü altına girmesi 664'te Muaviye dönemine rastlamaktadır. Emevi idarecileri tarafından  imar sürecinin yeniden başlatılmasıyla birlikte Belh, kısa zamanda Horasan'ın dört büyük şehrinden biri haline gelmiştir. Bundan sonra İslam ordusunun özellikle Orta Asya'ya yapacağı fetih hareketlerinin ordugahı konumunda olmuştur. Belh daha sonra sırasıyla, Abbasiler, Tahiriler, Samaniler, Gazneliler ve Selçukluların egemenliği altına girmiştir. Mezkûr devletlerden özellikle Samaniler döneminde şehir, hayli gelişme katetmiş, zenginleşmiş ve mamur hale getirilmiştir. Ancak 1221'de Cengiz Han'ın ordusu tarafından yerle bir edilmiştir. İbn Battuta  bu tahribat sebebiyle XIII. yüzyılın başlarında Belh'i bir harabe olarak tasvir etmektedir. Cengiz Han'dan sonra şehri sırasıyla Çağatay Hanlığı, Timurlular, Şeybânî Özbekler ve kısa bir süre Safevi Şah İsmail ele geçirmiştir. Bu asır itibariyle şehir Özbek sultanlarının kendi aralarında ve Babürlü Hint sultanları ile ihtilaf mevzusu olmuştur. Bu nizaya rağmen XVI. asırda Şeybânîlerin şehrin imarına verdikleri önem sebebiyle Belh, Semerkant ve Buhara’dan sonra hanlığın üçüncü önemli şehri haline gelmiştir. Bu dönemde Tahâristân ve Bedehşan vilayetlerinin Belh sınırları dâhiline alınması ile şehir güçlendirilmeye çalışılmıştır. XVIII. asra kadar Özbek hanlıklarının idaresinde bulunan şehir, 1751'de Afgan şahı Ahmed Dürranî’nin egemenliğine girmiştir. 1826’da zapt edilinceye kadar Dürranî ailesinin nüfuzu altında kalmıştır.

Belh şehrinin ananevi kudsiyeti, Hz. Ali'ye atfedilen ve ilk defa XII. asırda zikredilmiş bulunan bir mezarın yapımı sonrasında bu türbenin etrafında husule gelen Mezar-ı Şerif’ten kaynaklanmaktadır. Bu mezar yeni bir şehrin oluşumuna tanıklık etmiştir. Bundan sonra Belh'in nüfusu yeni oluşan şehre doğru kaymaya başlamıştır. Dolayısıyla şimdiki şehir tarihçilerin Ummu’l-Bilâd (şehirlerin anası) adını verdikleri eski Belh’in bir bölgesinden ibarettir.

İslam öncesi dönemden itibaren pek çok hükümdarlıklara ev sahipliği yaptığını için Belh, tarihi boyunca sadece idari ve askeri bir merkez olma özelliğini değil aynı zamanda ilim ve kültürün geliştiği bir bölge olma özelliğini de taşımıştır. Bu durum şehri pek çok ırktan ve dinden insanın yaşadığı ve ilim, ticaret, siyasetle ilgilendiği bir mevki haline getirmiştir. Belh'te hadis, tefsir, fıkıh, felsefe, tıp ve coğrafya alanında yetişen alimler daha sonra Bağdat ve Dımaşk başta olmak üzere çeşitli şehirlere dağılarak İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesine katkı sağlamışlardır. Bu özelliğinden dolayı şehir Kubbetü'l-İslam ve Darü'l-fıkh adıyla da anılmıştır. Şehrin en bilinen alimleri Şakik-i Belhî, Hatemi Esam ve İbrahim Edhem’dir. Bunların yanı sıra Dehhak bin Mühâzim, Muhammed Hamid b. Tirmizî, Ebu Bekr Verrâk, Ebu Hanife'nin talebelerinden Kadı Mut’i el-Belhî, Muhaddis Abdullah el-Belhî, Muhammed bin Fazl el-Belhî, coğrafyacı ve astronomi alimi Ebu Zeyd el-Belhî, Mevlânâ'nın babası Sultanü'l-Ulemâ Bahâuddin Veled gibi pek çok alim yetişmiştir. Ayrıca Belh, Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin (Belhî) doğum yeridir.

Belh'te neredeyse bütün binaların kerpiçten yapılmış olması, anıtsal özellikteki yapıların günümüze ulaşmasını imkansız hale getirmiştir. Dönem dönem oldukça görkemli bir yapılanmaya bürünmüş olduğu anlaşılan şehrin harabeleri çok geniş bir alana yayılmış durumdadır. Şehrin surları, yüksekliği ve uzunluğu ile dikkat çekmekte ve eski dönemlere ait önemli kalıntılar olarak kabul edilmektedir. Bunlar arasında İslam öncesinde Budistlik devrinden kalma İran efsanesine ait isimler taşıyan harabeler bulunmaktadır. Ayrıca XVI. yy. sonunda Şeybânî Özbek Hanı Abdülmü'min döneminde yapılmış Timurlu mimarisi özelliği taşıyan Mescid-i Sebz ve onun karşısında yer alan meşhur sûfilerden Hâce Muhammed Parsa'nın (ö. 1420) türbesi önemlidir. Yine XVII. yüzyılda Seyyid Sübhan Kulî Han tarafından yaptırılan medrese, Timurlu dönemi anıtlarından Hâce Ukkâşe Türbesi şehrin zikre değer eserlerini oluşturmaktadır.

 


  • Abdulkadir Macit, “Başbakanlık Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında XIX. Yüzyıl Osmanlı- Hokand Hanlığı Münasebetleri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2008.
  • Abdulkadir Macit, Şeybânî Özbek Hanlığı Siyasî, İdarî, Askerî ve İktisadî Yapı, Nobel Yayıncılık, İstanbul 2016.
  • Arminius Hermann Vambery, History of Bokhara from the Earliest Period Down to the Present, Composed for the First Time After Oriental Known and Unknown Historical Manuscripts, Kraus Reprint Corporation, Londra 1979.
  • A. J. Toynbee, Between Oxus and Jumna, New York 1961.
  • A. Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul 1981.
  • Baymirza Hayit, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadele Tarihi, TTK, Ankara 1995.
  • G. Le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, Cambridge 1905.
  • İbrahim Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1956.
  • L. Dupree, Afghanistan, Princeton 1973.
  • L. Golombek-D.Wilber, The Timurid Architecture of Iran and Turan, Princeton 1988.
  • Muhammed Nazım, The Life and Times of Sultan Mahmud of Ghazna, Cambridge 1931.
  • Osman Çetin, “Horasan”, DİA, c. 18 (1998), s. 234-241.
  • R. Hartmann. "Belh", El² (İng.) c. 2, s. 485-487.
  • R. N. Frye, "Balkh", El² (İng.) c. 3, s. 1031-32.
  • Recep Uslu, "Horasan Tarihi: Hicrî I./II. Yüzyıllarda", Basılmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi, Bursa 1997.
  • Tahsin Yazıcı, “Belh”, DİA, c. 17 (1992), s. 410-411.
  • W. E. D. Allen, Problems of Turkish Power in The Sixteenth Century, Central Asian Research Centre Press, London 1963.
  • Zeki Velidi Togan, Bügünkü Türkili ve Türkistan Yakın Tarihi, Enderun Kitabevi, İstanbul 1981.
  • Böribay Ahmedov, el-Arab ve’l-İslâm fî Uzbekistân Târîh-u Âsya’l-Vustâ min Eyyâmi’l-Üsrü’l-Hâkimeti hatte’l-Yevm, çev. Zâhidullah Menruf, Beyrut 1992.
  • Gıyaseddin Hândemîr, Târîh-i Habîbü’s-Siyer fî Ahbârı Efrâd-ı Beşer, haz. Celaleddin Hümaî, İntişârât-ı Hayyam, Tahran 1380.
  • Kâdî Ahmed Gaffâr Kazvînî, Târih-i Cihanârâ, nşr. Müctebâ Minovî, Tahran 1343.
  • Mirza Muhammed Haydar Duğlat, Tarih-i Reşidi, thk. Abbas Kulî Ğaffârî Ferd, İntişarât-ı Mîrâs-ı Mektûb, Tahran 1383.
  • Muhammed b. Abdullah Herevi Muiniddin-i İsfirâzî, Ravzâtu’l-Cennât fi Evsafi Medineti Herat, tsh. Seyyid Kazım İmam, İntişarat-ı Danişgah-ı Tahran, Tahran 1338.
  • Muhammed Yar bin Arap Kutgan, Musahharü’l-Bilâd (Târîh-i Şeybânîyân), haz. Nadir Celalî, İntişarât-ı Mîrâs-ı Mektûb, Tahran 1385.
  • Zahirüddin Bâbür, Bâburnâme: Babur’un Hatıratı, haz. Reşit Rahmeti Arat,  Türk Tarih Kurumu, Ankara 1970.
  • Zeyneddîn Mahmud Vâsıfî, Bedâyiu’l-Vekâyî, haz. Aleksandır Bolderof, İntişârât-ı Bünyâd-ı Ferheng-i İran, Tahran 1349.