- A +

Buhara’nın yakınlarında olup Araplar tarafından Nesef, İranlılar tarafından Nahşeb olarak adlandırılan şehir, XVI. yüzyılda Karşî ismiyle maruf olmuştur. Bâbür’ün belirttiğine göre bu kelime Moğolca’dır. Bâbür, kelimenin menşeine dair yaptığı tetkikte “mezar”a Moğol dilinde Karşî denildiğini belirtmekte, bundan dolayı bu ismin buraya Cengiz Han istilâsından sonra verildiğini iddia etmektedir. Taniş, bölgenin Nesef olarak isimlendirildiğini, Karşî’nin ise bu bölgenin sınırlarında bulunan bir şehir olduğunu ifade etmektedir.

Karşî kenti, Kaşka-Derya nehri kenarında yer alan eski bir şehirdir. Keşk-Rûz güneyde Semerkant suyu olan Zerafşân’a paralel olarak akmakta ve Amu Derya’ya dönmekte, ancak ona kavuşamamaktadır. Buhara’nın güneydoğusunda olup Şehr-i Sebz’den yaklaşık 165 km batıda bulunmaktadır. Buhara’yı Belh’e bağlayan yol üzerinde bulunan Nesef, Buhara’dan 4 ve Belh’ten 8 günlük mesafede bulunmaktadır. Semerkant’ın ise güneybatısında ve şehre 18 “yığaç” mesafede konumlanmaktadır. Kaynaklar, Karşî şehrinin coğrafî konumu itibarıyla Buhara’nın 18 fersah güneyinde, Semerkant ve Buhara’dan 3 günlük, Şehr-i Sebz’den ise 2 günlük mesafede olduğunu belirtir. Kabil ve Kandahar’dan Semerkant’a gitmek isteyen bütün tüccar ve kafileler mutlaka Karşî şehrinden geçmek zorundadırlar. Timur devrinde burası dönemin meşhur ulemâsından Hoca Ubeydullah Ahrar’a tahsis edilmiştir. Togan, şehirde ikamet eden halkın daha çok Mangıt kabilesinden olduğunu belirtmiştir.

Cengiz Han’dan itibaren (1220) Moğollar bu şehri yazlık karargâhları olarak seçmişlerdir. Çağatay hanlarından Kebek (1318-1326) ve Kazan (ö. 1347) burada saraylar yaptırmış ve bundan dolayı buraya Karşî (yani Saray) adını vermişlerdir. Karşî, Timur zamanında da önemli bir şehir olmasına rağmen Timur’un doğduğu yer olan ve Karşî’dan 3 günlük mesafede bulunan Kiş’in (Şehr-i Sebz) gölgesinde kalmıştır. Hatırlanacağı üzere Karşî, Şeybânî Han tarafından ele geçirilmiştir. Şeybânî Han’ın vefatından sonra, Bâbür’e yardım için Şah İsmail tarafından gönderilen Emir Necm’in işgaline uğrayan Karşî, aralarında seyyid ve şeriflerin de olduğu halde camiye sığınan halkın kılıçtan geçirilmesi şeklinde hazin bir olaya şahitlik etmiştir. Bu olaydan sonra şehir, bir müddet Şeybânîlerin kontrolünden çıkmıştır. XVIII. yüzyıldan itibaren Karşî şehri Kîş’i (Şehr-i Sebz), gelişimi ile geride bırakmıştır. 1920 yılında Buhara Hanlığı’nın ikinci büyük şehri olup, 70.000 civarında nüfusu olan bir şehir haline gelmiştir.

Karşî şehrindeki yapılar hususunda şunları belirtebiliriz: Eski Nahşeb’in harabeleri Şulluk-Tepe civarında bulunmaktadır. X. yüzyılda tahrip edilmiş olan eski kale bu tepede yer almaktadır. Moğol saraylarının nehrin güneyinde yapılması ile şehir de yavaş yavaş güneye kaymış, XIV. yüzyılın sonlarında Timur’un buraya bir kale yaptırması ile şehir, kısmen bugünkü Karşî’nin işgal ettiği yeri almıştır. Bu kale, Şeybânî Han ve Abdullah Han’ın da muhasara teşebbüsünde bulunduğu Kal’a-i Zahâk-i Mârân kalesidir. Burası Karşî merkezinin aşağı yukarı 3 km. güneybatısında bulunmaktadır.

Kanaatimiz odur ki, XVI. yüzyıl Şeybânî Özbek Hanlığı zamanında Karşî şehrinin mezkûr kalesinin en önemli kapısının adı, Ayni (Ayniha) Kapısı’dır. Şehrin kaleleri arasında Hazâr Kalesi, Çesbîde Kalesi ve Endehûd Kalesi meşhurdur. Bunlardan Hazâr Kalesi, Karşî şehrinin batı tarafında yer almaktadır. Nitekim bu kaleye ismi verilen Hazâr, Horasan bölgesinden çıkılıp Amu Derya üzerinden Maveraünnehir’e geçildiğinde Karşî’ye gelinmeden uğranılan batı istikametindeki ilk duraklarından birisidir.

Karşî yakınlarında Şeybânî Özbek hanı Abdullah Han’ın sarayının da içinde bulunduğu Bağ-ı Şehr, Abdullah Han’ın kendisi tarafından inşa edilmiş bir bahçedir. “Cennet bahçelerinden bir bahçe görünümünde” nitelenen bu bahçe, Abdullah Han’ın dinlenmek ve misafir ağırlamak gibi sebeplerle tesis ettiği bir mesire alanı mesabesindedir. Bu bahçenin dört bir yanında Çartak adı verilen kemerler, etrafında örülen duvarlarda ise kubbeler bulunmaktadır. Duvarın iç kısmı muhtelif renklerle tezyin edilmiştir.

Karşî sınırları içerisinde kaynakların tetkikinde rastladığımız yerler arasında Hângîl ve Çîngîl Arazisi, Kara-Göl, Kaşbah, Kîr Kudûk, Kûruk Alîâbâd, Feyzâbâd, Çehârşenbe Permîş, Kûruk Mâymurğ, Kûruk Vidal, Mazudirayet, Mûrçel, Nekûs, Sağardize, Servistan, Ûğânk ve Yengi Pazarı’nı belirtebiliriz.

Nesef, İslâm ilim ve düşünce geleneği ve birikimine özellikle fıkıh, kelâm ve tasavvuf alanlarında katkı sağlayan pek çok isim yetişmiştir. Bunlar arasında evvelemirde şunları zikredebiliriz: Mâtürîdî'nin kurduğu Sünnî kelâm mezhebini geliştiren Ebü'l-Muîn Meymûn b. Muhammed b. Muhammed b. Mu'temid en-Nesefî (ö. 508/1115); Hanefî mezhebinin klasik sonrası döneminde çok etkili olan Ebü'l-Berekat Hafızüddin Abdullah b. Ahmed b. Mahmud en-Nesefî (ö. 710/1310); kelâm, cedel ve hilaf âlimi olan Ebü'l-Fazl Burhânüddîn Muhammed b. Muhammed b. Muhammed en-Nesefî el-Hanefî (ö. 687/1289); yine fıkıh ve kelâm âlimi olup zahitliği ile meşhur olan Ebû Muti’ Mekhul b. el-Fâzî en-Nesefî el-Hanefî (ö. 318/930); Hanefî fakihi Ebû Hafs Necmüddin Hâce b. Muhammed b. Hâce en-Nesefl es-Semerkandî (ö. 537/1142); Hindistan’da yaşamış mutasavvıf ve şair Hâce Ziyâüddin Nahşebî’yi (ö. 751/1350) zikredebiliriz.

  • Abdulkadir Macit, Şeybânî Özbek Hanlığı Siyasî, İdarî, Askerî ve İktisadî Yapı, Nobel Yayıncılık, İstanbul 2016.
  • Böribay Ahmedov, el-Arab ve’l-İslâm fî Uzbekistân Târîh-u Âsya’l-Vustâ min Eyyâmi’l-Üsrü’l-Hâkimeti Hatte’l-Yevm, çev. Zâhidullah Menruf, Beyrut 1992.
  • Edward A. Allworth, The Modern Uzbeks: From the Fourteenth Century to Present: A Cultural History, Hoover Press, Stanford 1990.
  • Hafız Taniş İbn Mir Muhammed Buhârî, Şerefnâme-i Şâhî, Sâzmân-ı Esnâd ve Kitâbhâne-i Millî Cumhûr-ı İslâm-i İran, İntişarât-ı Bahş-i İranşenâsi, Tahran 1983.
  • Gıyaseddin b. Hamidüddinü’l-Hüseynî Hândemîr, Târîh-i Habîbü’s-Siyer fî Ahbârı Efrâd-ı Beşer, haz. Celaleddin Hümaî, İntişârât-ı Hayyam, Tahran 1380.
  • Hasan Bey Rumlu, Âhsenü’t-Tevârîh, haz. Abdu’l-Hüseyin Nevaî, İntişârât-ı Esâtîr, Tahran 1384.
  • Mirza Şems Buharayî, Târîh-u Buhara, Hokand ve Kâşğar der Şerh-i Hükümrânî Emir Mir Haydar der Buhara, Muhammed Ali Han der Hokand ve Cihangir Hace der Kaşgar, haz. Muhammed Ekber Aşık, İntişarât-ı Ayne-i Mîras, Tahran 1377.
  • Muhammed Hakîm Han, Muntehabu’t-Tevârîh, tsh. Yâyûî Kâvâherâ ve Kûîçî Hânedâ, İntişarât-ı Müessese-i Mutâlaât Ferhenghâ ve Zebânhâ-yı Âsyâ ve Âfrîkâ, Tokyo 2009.
  • Muhammed Yar bin Arap Kutgan, Musahharü’l-Bilâd, (Târîh-i Şeybânîyân), haz. Nadir Celalî, İntişarât-ı Mîrâs-ı Mektûb, Tahran 1385.
  • Muhammed Yusuf Münşi, Tezkire-i Mukîm Hânî Siyeri Târîh-i Ferhengî ve İctimâî Maveraünnehir der ahd-i Şeybânîyân ve İşterhâniyân, thk. Fereşte Sarrâfân, İntişarât-ı Mirâs-i Mektûb, Tahran 1961.
  • Richard N. Frye, Bukhara The Medieval Achievement, Oklahoma Üniversitesi, Norman 1965.
  • Şerafeddîn Alî Yezdî, Zâfernâme, thk. Seyyid Saîd Mîr Muhammed Sâdık ve Abdu’l-Hüseyin Nevâyî, Kütüphâne-i Mûze-i Merkez İsnâd Meclis-i Şûrây-ı İslâmî, Tahran 1387.
  • Vasilij Vladimiroviç Barthold, İstilasına Kadar Türkistan, haz. Hakkı Dursun Yıldız, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1990.
  • V. Minorsky, “Nahşeb”, İA, c. 9, s. 40-41.
  • Zahirüddin Bâbür Muhammed b. Ömer Bâbür, Bâburnâme: Babur’un Hatıratı I-III, çev. Reşit Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1970.
  • Zeyneddîn Mahmud Vâsıfî, Bedâyiu’l-Vekâyî. haz. Aleksandır Bolderof, İntişârât-ı Bünyâd-ı Ferheng-i İran, Tahran 1349.
  • Zeki Velidi Togan, Bügünkü Türkili ve Türkistan Yakın Tarihi, Enderun Kitabevi, İstanbul 1981.

Atıf Bilgisi

Nesef (Karşî). İslam Düşünce Atlası, https://mail.islamdusunceatlasi.org/mekanlar/nesef-karsi/54