Molla Fenârî

(ö. 834/1431)
Dil âlimi, fakih ve sufi, mantıkçı ve münekkit; fıkıh usûlünde memzuc yöntemle yazılmış en önemli eserin sahibi
- A +

Hayatı

Şemseddin Muhammed b. Hamza el-Fenârî 751-834 (1350-1431) yılları arasında yaşamış bir Osmanlı âlimidir. Hayatı boyunca Yıldırım Bâyezîd (1389-1402), Çelebi Mehmed (1413-1421) ve II. Murad (1421-1451) gibi padişahların devirleri idrak etmiştir. Fenârî ilk tahsilini babasının yanında yaptıktan sonra İznik müderrisi Alâeddin el-Esved’in (ö. 800/1397-8) derslerine devam etmiş, bir müddet sonra hocasıyla arasında çıkan bir tartışmadan dolayı bu halkayı terk ederek Cemaleddin el-Aksarâyî’nin ders halkasına katılmıştır. Aksarâyî’den icazet alan Fenârî daha sonraki tahsilini Mısır’da sürdürmüştür. Bir rivayete göre Mısır’a, Aksarâyî’den ders okumak için gelen fakat onun vefatı üzerine bunda muvaffak olamayan Seyyid Şerîf el-Cürcânî ile birlikte gitmiştir. Her ikisi de burada Ekmeleddin el-Bâbertî ve İbn Mübârekşah gibi âlimlerden ders almışlardır. Mısır’dan döndüğünde Yıldırım Bâyezîd tarafından Manastır Medresesi müderrisliğine ve ardından 795/1393 tarihinde Bursa kadılığına getirilen Fenârî, Yıldırım Bâyezîd’den sonraki sıkıntılı fetret devrinde bu görevini bırakarak Karaman’a geçmiş, fetret devrinin ardından ise tekrar Bursa’ya dönerek kadılık görevini sürdürmüştür. 822/1419 tarihinde ilk kez hacca giden Fenârî, hac dönüşü Mısır’a uğrayarak orada bir müddet ikamet etmiş ve bu arada İbn Hacer el-Askâlânî ve Muhyiddin el-Kâfiyecî gibi âlimlere icazet vermiştir. İkinci olarak ölümünden bir yıl önce 833/1430 tarihinde Antakya üzerinden hacca giden Fenârî, dönüşte yine Mısır’a uğramış ve burada bir takım ilmî görüşmeler yaptıktan sonra Bursa’ya dönerek, II Murad devrinde getirildiği müftîlik görevini vefatına kadar sürdürmüştür.

Fenârî’nin hoca silsilesi Bâbertî üzerinden Ebû Hanîfe’ye kadar uzanırken, Fahreddin er-Râzî’nin dördüncü kuşaktan torunu olan Cemaleddin el-Aksarâyî üzerinden ise Râzî’ye dayanmaktadır. Onun Râzî geleneği içerisindeki felsefî/kelâmî düşünce ile daha yakından teması Kutbüddin er-Râzî’nin talebesi olan İbn Mübârekşah aracılığı ile olmuştur. Fenârî’nin sufi düşünceyle tanışması ilk olarak İbnü’l-Arabî’nin bir takipçisi olan babası Mevlânâ Hamza vasıtasıyla olmuş ve ondan Konevî’nin Miftâhu’l-Gayb’ını okumuştur. Daha sonra ise Hacı Bayram Velî diye de bilinen Şeyh Hamid el-Kayserî, Şeyh Abdurrahman b. Ali el-Bistâmî ve Abdullatif el-Makdîsî gibi sûfîlerle tanışarak onlardan istifade etmiştir. Bursalı Mehmed Tahir’in aktardığı bilgilere göre Fenârî, Sadreddin el-Konevî halifesinden olan babası Mevlânâ Hamza’dan Ekberiyye, Abdullatif el-Makdîsî’den Zeyniyye, Hâmid el-Kayserî’den Erdebîliyye tarikatlarına isnat edilmiştir. Fakat mezar taşındaki alamet Zeyniyye tarikatına işaret etmektedir. 

Varlık Düşüncesi ve Metafiziği

Molla Fenârî, Geç Yenilenme Dönemi’nin temel özelliklerini güçlü bir biçimde yansıtma anlamında temsil kabiliyeti yüksek muhakkik âlimlerdendir. Hocaları vasıtasıyla fıkhî, kelâmî tasavvufî ve felsefî düşünce geleneklerine bağlanmaktadır. Birçok bilimsel disiplin içerisinde yetkin eserler veren Fenârî dilci, mantıkçı, fakih ve sufi kimliğiyle öne çıkar. O, Fahreddin er-Râzî mektebine mensup bir âlim, bir Hanefî usûlcüsü, mantık alanında eser veren ve eserlerine bu ilmin rengini fazlasıyla yansıtan bir mantıkçı, vahdet-i vücûd metafiziğini benimseyen ve bu bağlamda yeri geldikçe mantıkçıları, sudurcu metafizikçileri ve kelamcıları eleştiren bir sufidir. Bu yönü, onu, Geç Yenilenme Dönemi’nin yöntemsel bütünleşmeci tutumlarının bir ölçüye kadar öncüsü konumuna getirmekte ve bu anlayışın sahip olduğu çok katmanlı düşünce yapısıyla karşı karşıya bırakmaktadır. 

Fenârî, Esîrüddin el-Ebherî’nin Îsâgûcî’si üzerine yazdığı şerhte klasik mantığın tasavvurat, tasdikat, kaziyyeler ve kıyas bahislerini dakik bir dille şerh etmiştir. Üzerine çok sayıda haşiye yazılan bu şerh, Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulagelmiştir ve günümüzde de klasik mantığa giriş konusunda akla ilk gelen metinlerdendir.

Fenârî’nin Fusûlü’l-bedâi‘ adlı eseri karma (memzûc) yöntemle yazılmış önemli bir fıkıh usûlü kaynağıdır. Müellif bu eserinde Hanefî ve Şâfiî âlimlerince kabul edilmiş kuralları bir araya getirdiğini bizzat ifade etmiştir. Eserde dil ilimleri, mantık ve dini ilimler alanındaki birçok eserden istifade edilmiş, Hanefî ve Şâfiî usûlüne dair etkili eserlerin birçoğu kaynak olarak kullanılmıştır. Önceki usûl birikiminin sentezci bir anlayışla tahkik edildiği bu eser henüz yeterince incelenebilmiş değildir.  

Molla Fenârî metafizik alanında, İbnü’l-Arabî çizgisindeki vahdet-i vücud mektebine eklemlenir. Bu alandaki görüşlerini Konevî’nin Miftâhu’l-gayb’ına yazdığı Misbâhu’l-üns adlı şerhinde genişçe ortaya koymuştur. İbnü’l-Arabî kendine kadar gelen tasavvuf düşüncesini felsefe ve kelam düşünceleriyle terkip ederek nazarî tasavvufa öncülük etmiş, Konevî ise onun tasavvuf düşüncesini sistematik hale getirmiştir. Molla Fenârî Misbâhu’l-üns ile Aynu’l-a‘yân adlı eserlerinde Konevî’nin nazarî tasavvuf anlayışını izleyerek ileriye taşımıştır. Bu eserlerde Fenârî’nin kavramsal düzeyde sudurcu metafiziğe yaklaştığı, bununla birlikte akıl eleştirisine giriştiği ve kelamcılara karşı –Konevi’ye nispetle- daha uzlaşmacı bir yaklaşım sergilediği görülmektedir. 

Fenârî’nin Aynu’l-A‘yân adlı Fatiha tefsirinde âyetler lügat, sarf, nahiv, tasavvuf, kelam, fıkıh gibi çeşitli ilimlerin verileri çerçevesinde genişçe tefsir edilmiştir. Yapılan tevillerde nazarî tasavvufun kavramları kendini yoğun bir şekilde gösterir. Metafizik çerçevesindeki açıklamalarda Konevî’nin Fâtiha Tefsiri’nden geniş iktibaslar yapılmıştır. Eserin girişinde tefsir ilminin mahiyetine dair yapılan ayrıntılı tartışma dikkat çekmektedir. Fenârî burada klasik bilim felsefesinin kavramlarıyla tefsir ilminin mevzu, mebâdî ve mesâilini ilk kez ayrıntılı olarak tartışmıştır. Onun buradaki tefsir tanımı ve açıklamaları sonraki literatürde tefsir ilminin mahiyetiyle ilgili tartışmaların merkezinde yer almaktadır.

Fıkıh Usûlü Düşüncesi

Molla Fenârî’nin dönemin önemli ilim merkezlerinden beslenmesi, aklî ve naklî ilimleri tahsilde ona önemli bir imkân sağlamıştır. Önde gelen ilim adamları nezaretinde yürüttüğü bu süreç, çağının farklı temayüllerini kendinde toplamasında ve sonraki dönem Osmanlı ulemâsının da bu potreye uygun bir şekilde ortaya çıkmasında başat rol oynamıştır. Fıkıh usûlü açısından bakılacak olursa otuz yıllık bir telif sürecinin ürünü olan Fusûlü’l-bedâyi‘ adlı çalışmasında bu birikim net bir şekilde kendisini göstermektedir. Fenârî bu çalışmada Hanefî kimliği muhafaza etme gayretiyle dikkat çeker. Fakat eser, telif yöntemi itibariyle geniş anlamda mevcut birikimin yansıtıldığı orijinal bir çalışma hüviyeti taşımaktadır. 

Gazzâlî ile belli bir temayüle giren ve Fahreddin er-Râzî ile artık kıvamını bulan felsefe-mantık merkezli bir ifade ve kurgu, Molla Fenârî tarafından fıkıh usûlüne tatbik edilmiştir. Ayrıca mevcut birikimi yansıtma çabası ve farklı görüşleri aktarıp kritik etmedeki gayreti de yine dönemin ilmî yönelişini yansıtan başka bir veçhedir. Onun bu tavrı, diğer eserlerine de yansımaktadır. Yine kendisinin irfânî çizgiyle de irtibatı, bir bütün olarak sonraki Osmanlı âlimi profilinin prototipi olarak Molla Fenârî’yi görmemize imkân tanımaktadır. 

Molla Fenârî’nin usûl düşüncesini Fusûlü’l-bedâyi‘de görmemiz mümkündür. Eserin genel yapısı ve içeriği bu açıdan önem arz etmektedir. Zira kendisinden önceki çalışmalarda görülmeyen bir sistemle öne çıkmaktadır. Fenârî, beslendiği kaynakları kitabın başında bir şiirde sıralar. Ancak eser içerisindeki atıflarını da dikkate aldığımızda geniş anlamda mevcut temel metin ve şerhlerden yoğun bir şeklide istifade ettiği söylenebilir. Yine faklı disiplinlere ait konularda ilgili alanın metinlerini kullanma gayreti de öne çıkmaktadır. Eser, genel bir giriş hüviyeti taşıyan fâtiha ile usûlle ilgili konulara temas edilen matlabdan oluşur. Molla Fenârî fâtihada, her ilim için söz konusu olacak o ilmin mahiyeti, fâidesi, mevzuu ve temel dayanaklarını ele alır ve fıkıh usûlünde bunların nelere takabül ettiğini tartışır. Asıl konulara ise matlabda temas eder ve onu da iki mukaddime, iki maksat ve hâtime şeklinde tasnif eder. İlk mukaddimede mevzuu; ikincisinde kelâmî, lügavî ve ahkâmî mebdeleri ele alır. Maksatların ilki, deliller; ikincisi ise teâruz ve tercih konularından oluşur. Hâtimede ise ictihâd ve ona tâbî olarak fetvâ konularına yer verir. Onun konuları bu şekildeki tasnifi ve meseleleri verirken yaptığı tercihler, mantıktaki tasavvur-tasdik ayrışımını çağrıştırmaktadır. Mesela tanımlara mebâdîde; ilgili ahkâma ise maksatta yer vermesi bu noktada bir örnek olarak zikredilebilir. 

Molla Fenârî, fıkıhla ilgili satır arası şöyle bir çerçeve çizer: “Fıkıh, mükellefin fiillerine taalluku yönüyle beş hükmü bilmektir.” Fıkıh usûlü içinse izâfî ve lakabî olmasına göre tanım yapıldığından bahseder. İlkine göre fıkıh usûlünü şöyle tanımlamak mümkündür: “Delâletleri fıkha mahsus olan delillerdir”. Fenârî burada mahsus olmanın, sübutta değil de ispatta söz konusu olacağını vurgular. Bir disiplin olarak ise fıkıh usûlü “istinbata doğrudan bir yolla ulaştıran kaideler ilmi”dir.

Fıkıh usûlü ilminin faydası, insanın elden geldiğince kendilerine uyduğu takdirde dünyevî ve uhrevî kazançların sağlanacağı rabbânî hükümleri bilmesidir. Mevzuu ise sem‘î delillerdir. Ancak Molla Fenârî “kendilerinden fer‘î hükümlerin istinbat edildiği” şeklinde bir haysiyet kaydı getirmeyi ihmal etmez. Burada bir ilmin konusu birden çok olabilir mi problemine de işaret eden Fenârî, yaptığı tercihi izah sadedinde bütün meselelerin neticede ispata, yani delillere döneceğini belirtir. Bu ilmin yararlandığı temel alanlar ise kelâm, Arap dili ve ahkâmdan ibarettir. Molla Fenârî, bunlarla ilgili ayrıntılı bilgiler paylaşmak suretiyle çalışmanın yarıya yakınını bu meselelere ayırır.

Fenârî, sem‘î delillerin, aklî karinelerle yakîn ifade edeceğini söyler. Yine naklî delillerin, farklı ihtimalleri ortadan kaldıracak şekilde tevatür veya müşahadeye dayanma gibi karinelerle yakîn ifade edeceğini belirtir. Şer‘î deliller ise kitap, sünnet, icmâ ve kıyas olmak üzere dört tanedir. Bunlardan kitap ve sünnet, tevatür yoluyla sabit olduklarından İslâm’ın zarûrîlerinden sayılmaları veya diğer iki delilin bunlardan ortaya çıkması hasebiyle ispata ihtiyaç duymaz. İcmâ kitap ve sünnete dayanır. Şer‘î kıyas ise bu üç delilden istinbat edilen mana ile yapılır.  Dolayısıyla kıyas, hükmün kendisine dayandırılması yönüyle zahiren bir asıl sayılmaktadır. Onun temel işlevi, hükmün genelleştirilmesini sağlamak olup ilkten ispatı değildir. Bu dört delil dışında kalanlar ise sahih ve fasit olarak iki gruba ayrılırlar. Sahih olanlar, neticede bu deliller kapsamına sokulabilecek bir mahiyet taşırlar. Bunlar şer‘u men kablenâ, sahabeyi taklit ve istidlâldir. Fasit olanlar ise istishâbü’l-hâl, istidlâl bi ademi’l-medârik (ihticâc bilâ delil), taklit (delil olmaksızın mutlak ittibanın gerektiği anlamında), ilham ve el-mücmelü’l-mechul. 

Hüküm konusunu, ahkâmî mebdelerin bir alt başlığı kapsamında ele almayı tercih eden Fenârî, hükmün tarifini de Gazzâlî’den aktarmayı tercih eder. Ancak burada kendisi bir tanımlama yapmadan ziyade onun tanımına dönük çeşitli değerlendirmelerde bulunur. Hükmü ise zatı ile mütellakı olan fiil üzerinden çeşitli taksimata tabi tutar. Ancak bunları, mebâdî seviyesinin üzerine çıkarmaz.

İctihâdı da yapılan tanımlar üzerinden değerlendirmeye tabi tutar ancak yine kendisi bir tercih izhar etmez. İçtihadın şartlarını ise üç konuda ilim elde etmeyle sınırlandırır. (1) Hem müfret hem terkip olarak Kur’ân’da ahkâma bağlı şeylerin hepsini bilme. Burada Arap dili ve belagatiyle ilgili ilimlere sahip olma; âm, hâs, nâsih, mensûh ve diğerleri gibi irtibatlı konuları bilme kastedilir. (2) Sünneti de benzer bağlamın yanı sıra senede taalluk eden meseleleriyle birlikte bilme. (3) Bütün yönleriyle birlikte kıyası bilme. Bu özellikleri barındırıp yapılan içtihattan, hatalı olma ihtimalini de dikkate alma kaydıyla bir hüküm hakkında galip zan ortaya çıkar.  

Temel Soruları

Varlığın birliği nasıl açıklanabilir?

Fıkıh usûlünde karma yöntemin imkânları nelerdir?

Tefsir ilminin mahiyeti nedir?

Öne Çıkan Eserleri

  • Aynu’l-Âyân: Tefsîru Sûreti’l-Fâtiha: İstanbul 1326.
  • Tâlika alâ Evâili Keşşâf: Süleymaniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr. 183.
  • Fusûlü’l-Bedâi‘ fî Usûlü’i-Şerâi‘: İstanbul, 1289.
  • Misbâhu’l-Üns Beyne’l-Ma‘kûl ve’l-Meşhûd: nşr. Muhammad Hacevi, Tahran [t.y.].
  • Şerh-i Îsâgûcî: İstanbul, [t.y.].
  • Şerhu Dîbaceti’l-Mesnevî: Matbaa-i Âmire, İstanbul 1288.
  • Fusûlü’l-Bedâyi‘ fî Usûli’ş-Şerâyi‘: Şeyh Yahya Efendi Matbaası, İstanbul 1289; thk. Muhammed Hasen Muhammed Hasen İsmail, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1427/2006.
  • Şerhu Telhîsi’l-Câmii’l-Kebîr: Süleymaniye Ktp. Laleli, nr. 963, vr. 40a-120b; Cârullah, nr. 656; Yeni Cami, nr. 428; Beyazıt Devlet Ktp., Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, nr.189, nr. 304, vr. 175b-190b.
  • Şerhu Ferâizi’s-Sirâciyye: Milli Ktp., İl Halk Ktp., nr. 33/2, vr. 63b-133b; Manisa İl Halk Ktp., nr. 6739; Manisa Akhisar Zeynelzâde Koleksiyonu, nr. 1393.
  •  Aynu’l-Âyân: Tefsîru Sûreti’l-Fâtiha, Rıfat Bey Matbaası, Dersaâdet 1325.
  • Misbâhu’l-Üns Beyne’l-Ma‘kûl ve’l-Meşhûd: nşr. Âsım İbrahim el-Kayyâlî, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2010.
  • el-Fevâʾidü’l-Fenâriyye (Şerh-i Îsâgûcî): thk. İbrahim el-Harrânî, Muhammed ed-Diyârbekrî, Haşemi Yayınevi, İstanbul 2012.
  • Tahsin Görgün, "Molla Fenârî-Düşüncesi", DİA, c. 30 (2005), s. 247-248.
  • Hakkı Aydın, "Molla Fenârî ve Fusûlü’l-Bedâî fî Usûlü’ş-Şerâyî’indeki Metodu", Basılmamış Doktora Tezi,   Atatürk Üniversitesi, Erzurum 1989.
  • Recep Şehidoğlu, "Molla Fenârî ve Tefsir Metodu", Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara 1992.
  • Sıtkı Gülle, "Şemseddin Muhammed b. Hamza Fenârî’nin Hayatı ve Eserleri", Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,  İstanbul Üniversitesi, İstanbul 1990.
  • Uluslararası Molla Fenari Sempozyumu (4-6 Aralık 2009 Bursa) Bildiriler, ed. Tevfik Yücedoğru v. dğr., Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa 2010.
  • Muammer İskenderoğlu, Molla Fenari'de Tasavvuf Metafiziği: Misbahu'l-Üns Üzerine Bir İnceleme, Değişim Yayınları, İstanbul 2016.
  • Recep Şehidoğlu, “Molla Fenârî ve Tefsir Metodu”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara 1992.
  • Mehmet Çiçek, Geçmiş ve Günümüz algısında Kur’an (Molla Fenârî ve Fazlur Rahman Örneği), Yedirenk, İstanbul 2012.
  • İlyas Yıldırım, “Fıkıh Usûlü Mantık İlişkisi -Molla Fenârî Örneği-”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Erzurum 2014.
  • Ziya Şakir, Osmanlı İmparatorluğunun ilk Türk şeyhülislâmı Molla Fenârî, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1951; Akıl Fikir Yayınları, İstanbul 2013.
  • Mefail Hızlı, Osmanlı Bilim Tarihinin İlk Büyük Siması Molla Fenârî, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa 2009.
  • Tevfik Yücedoğru, Orhan Ş. Koloğlu, U. Murat Kılavuz, Kadir Gömbeyaz (ed.), Uluslararası Molla Fenârî Sempozyumu: Bildiriler, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa 2010.
  • Betül Gürer, Molla Fenârî’nin Varlık ve Bilgi Anlayışı, İnsan Yayınları, İstanbul 2018.
  • Tuba Nur Saraçoğlu, Molla Fenârî, İlke Yayıncılık, İstanbul 2018.